dakika dakika tekirdağ çorlu haberleri

gazete tekirdağ
ANA SAYFA   |  HAKKIMIZDA   |  GÜNDEM   |   POLİTİKA    |   EKONOMİ    |   SPOR   |     İLETİŞİM  

EMEK KUTSALDIR

MUKBİL ÖZYÖRÜK anlatıyor

1974 yazında bir Devlet şirketinin bazı işlerini takip için New York’ta bulunduğum sırada, bir akşam üzeri, kendileriyle temas halinde olduğum Amerikan müessesesinin genel müdürü:
“-Şurada hemen yakınımızdaki bir kulüpte ufak bir törenimiz var, katılırsanız seviniriz” dedi. Beraberce kulübe gittik. Muhteşem, eski üslupta bir bina, mükellef mefruşat ve eşya….Merasim salonunda hayli kalabalık var. Müessesenin bütün kodamanları en kıdemsiz hademeye kadar orada, Salonun şeref köşesi sayılabilecek bir tarafına muhteşem bir koltuk koymuşlar, boş duruyor ve herkes ayakta. Biz de ayakta birini bekliyoruz. Nihayet genel müdür, bir isim telaffuz ederek, eliyle o koltuğu gösterdi. Ufak tefek, hatta “bakımsız” diyebileceğim fakat Pazar elbisesini giydiği, kılığına çeki düzen verdiği belli, zayıf, yaşlıca, sevimli bir adamcağız, ürkek adımlarla gitti, koltuğa oturdu. Herkes sustu. Genel müdür söze başladı: “-Merhaba Joe!...Bir delikanlı olarak intisap ettiğin müessesemizde 42 yıl hizmetten sonra şimdi emekli oluyor, ayrılıyorsun. Hepimiz senden yeniyiz. Ama söyleyeyim ki, hepimiz de seninle çalışmaktan, seninle beraber olmaktan zevk duyduk. Ayrılmana üzülüyoruz, fakat yorulduğunu söylediğine ve dinlenmek istediğine göre de, senin hesabına seviniyoruz….Sana sağlık ve mutluluklar dileriz. İşte bu çek, senin emekli ikramiyen. Bu çek ilk emekli maaşın. Şu kutuda, seni sevindirecek bir hediye var. Pırlanta kol düğmeleri ve pırlanta bir kravat iğnesi….Bu da senden hoşnut olan biz arkadaşlarının sana ikinci bir hediyesi özel bir çek.”
Ufak tefek adamın gözleri yaşardı. Kadehler Joe’nun şerefine kalktı. Ayrıca özel şahsi hediyeler, çiçekler verildi. Sekreter kızlar Joe’yu şapur şupur öptüler.
-“Kimdir? Dedim, bir müşavir, bir şube müdürü filan mı?” ….”-Hayır” cevabını aldım. “…bizim evrak takipçimizdir, müvezzimizdir, bütün ömrünce taban tepip durmuştur….Siz de Joe’ya hitaben birkaç söz söylemez misiniz?
Nasıl duygulandığımı anlatamam. Konuşmaya hazır olmadığım halde, derhal kabul ettim. Yüksek sesle beni davetlilere ve Joe’ya tanıttılar, “-Buyurun” dediler.
-“Joe, seni tanımıyorum, ama ayrılışın dolayısiyle sana yapılan şu merasimi, gösterilen şu sevgiyi görüyor da sana gıpta ediyorum. Bu büyük müessesedeki görevin her ne olmuş olursa olsun, sen , sana tevdi edilen herhangi bir işi, anlaşılıyor ki, mükemmelen yapmış, işinin ehli olduğunu ispatlamış bir insansın…Mevki mühim değildir Joe….Mesele, herhangi bir işi, liyakatle sonuna kadar götürmek ve şerefiyle bitirmektir. Hademelik, kapıcılık, küçük memurluk, büyük memurluk, genel müdürlük, bakanlık, elçilik….Hiç kimse, kendisine tevdi edilen göreve layık olmadığını söylemez. Aksine , o işi en iyi kendisinin yapacağını iddia etmekten başka, üstelik çok daha yüksek mevkilere hakkı ve liyakati olduğunu da tekrarlar durur. Fakat acaba yüzde kaç kişi, kendisine emanet edilmiş görevleri hakkıyla yerine getirir de senin gibi şerefiyle vazifesinden ayrılır?...Küçük ve önemsiz bir memur idim deme….En yüksek mevkilere çıkıp da her şeyi yüzüne gözüne bulaştırarak savuşanları sen de görmüşsündür. Acaba hayatta gıpta edilecek olanlar hangileridir? Mütevazı görevinden senin gibi ayrılanlar mı, yoksa çok yükseklerden her şeyi berbat edip ardına bakmadan çekilip gitmek mecburiyetinde kalanlar mı ? İmrenilecek olan hal, senin halindir, onların değil….”
Joe, yerinden kalktı, ellerime sarıldı, “-Beni en iyi siz anlattınız Mister Türk…” dedi. “-Elbette şerefli ve mutluyum…Çok mutluyum.”
Ne dersiniz? Joe gördüğü muamelede ve mutluluğunda , ben de söylediklerimde haklı mıydım?
Karar Sizin…. Mukbil ÖZYÖRÜK
Tercüman Gazetesi 1980

Yapılan Yorumlar
BACAKLARINIZI GÜÇLÜ TUTUN